İSTANBUL YOKSULU
Koşarken sokaklarında, bir gün İstanbul’un
Yorulmuş yıpranmış, eskimiş sağın solun
Gözlerin donuk, bir cam gibi olmuş
Çökmüş sonsuz bir çukura solmuş
Kirletmiş çocuk ruhunu, hayatın hileleri
Kanında gezinmiş durmuş, bilmem kaç namerdin eli
Sarıp sarmalamış, hava gibi su gibi
Yıprattıkça yıpratmış, kurutmuş kağıt gibi
Dudakların çatlamış, sanki kuru topraklar
Kalbin yıllarca koşmuş, yorulmuş çılgın atlar
Ne diye yaşadığını, sormamışsın kendine
Hayatın paslı mızrağı, saplanmış tam kalbine
Dünya dünya dünya, mal mülk, çoluk çocuk
Karanlıkta kabzetmiş, seni sonsuz bir boşluk
Tam artık rahata erdim diyecekken
Ölüm meleği gelir sen sefa çekecekken
İki metre beyaz bez, sarmış narin bedeni
Ayakların dışarda, sanki bir şeker gibi
Bağlamışlar başından, küçük bir iple
Çalışıp uğraştığın, dünyada kaldı bile
Birbirine kenetli, iki başparmağın
Tıkırtısını duyarsın, atıldıkça toprağın
Örtüverir üstünü, sessizlik ve karanlık
Ayrılır birer birer, mezardan kalabalık
Gitmeyin lütfen, kalın yanımda dersin
Sıkışmış mezarında, kaybetmiş derbedersin
Ne namaz ne de oruç yok ki, yetişsin imdada
Börtü böcek haşere, üşüşür inadına
Ansızın çıka gelir, münker ve nekir
Dökülüverir ortaya, faiz, haram tüm pas ve kir
Az evvel rahata ermiş, bir zengin iken
Anlarsın ki aslında, ölmüşsün fakirlikten.
8-1-2012- İST