Betül Odabaş,  Öykü

KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET

Bunu ne kadar süredir devam ettiriyorsunuz, dedi doktor.

Adam, göz bebeklerinin içine keskin bir ışık tutulmuş gibi onları kısarak, biraz da kaşları çatık biçimde düşündü. Hatırlamak çok zordu. Gelecekle ilgili planlar yapmak her zaman yaptığı işti ancak geriye dönüp yaptıklarını anımsamaya çalışmak, kum tanelerini saymak kadar zordu.

Bebekken başlamamışımdır herhalde, diyerek ciddi ciddisordu karşısındaki kadına.

Ufak bir tebessümle “Sanmıyorum, genellikle dünyada var olduğunuzu anlamladırabildiğiniz bir yaşınızda, bir olay sonrasında başlamış olma ihtimali yüksek,” diyerek yanıt verdi.

Dizlerini karnına doğru çekip dağınık saçlarını karıştırırken karın ağrısı çeker gibi inlemeye başladı. Düşünmek, canını yakıyordu belliki.

Belki de buraya gelmemeliydim, çocukluk,babamın dükkan camlarına yansıyan tıraşsız yüzü, beslediğim şirin köpek, iş başvurularım, üniversitedeki ev arkadaşlarım, sonra bir de Büyükada’da bindiğimiz bisikletten düşüşüm, dinim hakkındaki ilk sorgulayışım, hayır daha derine inmeliyim, misafirlikte serilen naftalin kokulu yorgan…

-İyi misiniz, sanki bir şeyler buldunuz içerinizde.

-Hatırlayamıyorum, sanki zihnim görmek istediğim anıma tam ulaşacakken gökyüzündeki bütün sisi beynime indiriyor. Her yer birden buğulanıyor.

-O halde, bu davranışın sıklığını tespit edelim birlikte. Örneğin haftada kaç kez yaparsınız bunu?

-Her gün en az on kereden hesaplasak, haftada yetmiş yapar. Tabii kritik meselelerimin olduğu günler bunun sayısı çok daha fazla artabiliyor.

-Kritik meseleler derken, biraz daha açmanız mümkün mü?

-Geçen gün iş başvurusunda bulundum mesela, sonucu benim için çok önemliydi. Yani kariyerim için… Hemen kaderimle yeni bir sözleşme imzaladım. Siz buna totem diyeceksiniz, ya da psikoloji de bir hastalık ismi olarak başka bir şeyle tanımlayacaksınız, bense “kader ile sözleşme” diyeceğim. Sözleşmem şu şekildeydi: Mutfak tezgâhındaki zerdeçal sebebi ile sararmış lekeyi çıkarabilirsem, iş başvurum olumlu sonuçlanacak.

-Çıkarabildiniz mi peki?

-Neyi? Ha tabii… Leke… Evet, tertemiz yaptım, ertesi gün ne oldu dersiniz? Telefon ettiler, işe alındım.

-Bunun sadece bir tesadüf/tevafuk olabileceğini düşünme fikrinden neden kaçıyorsunuz?

-Çünkü neredeyse beni hiç yanıltmadı. Yani bazen gerçekleşmediği de oldu ancak sonradan düşündüğümde sorun bendeydi. Örnek mi? Mesela bir keresinde istediğim ceketin indirime girmesi için sözleşme imzalamıştım, yirmi kediyi doyurmam gerekiyordu. Ancak sayı çok önemli, yirmiyi geçmemesi için elimden geleni yapmalıydım. Bu yüzden apartmanımın içindeki girişine yemek koyup kedileri teker teker kucağımda içeriye getirdim. Yirmincisinde çok yorulmuştum, hayvanın yemeği yiyip yememesine dikkat etmedim. Sanırım toktu. Yemedi. Bu yüzden ceket indirime hiçbir zaman girmedi, hatta üretimden de kaldırıldı.

-Sorunun kaynağı olarak da kendinizi görüyorsunuz yani?

-Kesinlikle evet, kader bizi hep takip eder ve kandırılmaya gelmez, yorgunluğumuzu umursamaz. Önemli olan şartlarının yerine getirilmesidir. Fakat biliyor musunuz, geçen gün hayatımın en güzel sözleşmesine imza atacağımı bilemezdim. Kaderin bana bu kadar güzelini sunacağını hiç sanmazdım. Aramızdaki ilişkinin ciddi ve mesafeli olduğuna inanırdım.

-Merak ettim doğrusu, fiziksel anlamda bir canlanma geldi tüm bedeninize. Nedir bunun hikayesi?

Doğrudur, keşke bir çamaşır gibi içimi dışıma çevirebilsem de orayı da görebilseniz. Erkeklerin içinde çiçekler açmaz sanırdım. Yanılmışım. Şöyle oldu: Çok yağmurun yağdığı bir günde yoğun bakımda yatan anneannemin yanına gidecektim. Otobüs için durağa gittim. Ama göz gözü görmüyordu, saç diplerime kadar ıslanmıştım. Yine de anneannemin durumu beni daha çok endişelendiriyordu. Otobüs bir süre daha gelmeyince taksi çevirmeye karar verdim. On beş dakikadan sonra ellerimin rengi mora dönmeye başlayıncaya kadar bekledim. Sonunda bir taksi geldi, hemen el salladım beni fark etmesi için. O anda yanımda biri daha beliriverdi.

Kıvırcık saçlı, renkli bir şalla kendini korumaya almış, alnından ter gibi yağmur suyu akan ve gülümseyen bir kız. Hangi yöne gideceğimi sordu. Yine kafamda bir sözleşme imzalamıştım. Zaten demin söylediğim gibi, kritik bir konu vardı hayatımda, anneannem. Ona yardım edersem, anneannem yoğun bakımdan çıkacaktı. Bu yüzden ona dönüp: “Sizinle aynı yöne gideceğim, buyurun,” dedim. Çok sevindi, hemen arabaya bindik. Benim gideceğim hastane onun gideceği yerden daha önceydi. Yağmurun verdiği yorgunluk ile ikimiz de çok konuşmuyorduk, ama garip bir şekilde yanımda otururken hissettiğim varlığı, sanki daha önce tanıdığım birinin varlığıyla aynı duyguyu hissettiriyordu.Güvende olmak, sıcak bir ev, yün bir çorap ya da ayaklarını uzatıp oturmak gibi.

Hastaneye geldiğimizde aşağı indim ve taksiciye fazlasıyla yüklü bir ödeme yaptım. Tahminen verdiğim parayla beş kere aynı yol gidip gelinirdi. Arkadan hafif bir itiraz sesi gelir gibi oldu, ben gülümseyip hastanenin içine karışırken arkamdan geldiğini fark ettim. Elinde cüzdanı vardı, ben köşeye bir yere sinip onu izlemeye devam ederken, o; beni bulamayacağını anlayıp taksiye geri döndü. Ben de anneannemin yanına gittim.

-Anneanneniz nasıldı?

-Haklı olmamı istememenizi yüzündeki tuhaf bakışlardan anlıyorum doktor hanım, ancak anneannem ben katına çıktığımda yoğun bakımdan çıkarılıyordu. Şimdi hala hastanede tabii ama durumu eskisinden çok daha iyi.

-Anneannenizin iyi olması mıydı bu sözleşmenin en güzel tarafı peki?

-Sanmam, çünkü hayatıma davet etmek istediğim, hem de ömür boyunca, kişiyi buldum. Bu yardım ettiğim, kıvırcık saçlı kadından başkası değildi.

-Bulabildiniz mi peki onu?

Evet karşınızda gülümseyerek belki sinir bozucu bir hal takınıyor olabilirim ancak yeni bir sözleşme imzaladım bu konuyla ilgili.

-Yoksa bu sözleşmenin, o kadını bulmanızı sağlayacağını mı düşünüyorsunuz?

-Kesinlikle evet. Şayet, çok uzun zamandır kimseye anlatmadığım bu yaşam tarzımı bir danışmana anlatırsam onu tekrar görebilecektim.

-Gördünüz mü, yani karşılaştınız mı?

-Henüz değil.

Pekala, bu sefer sözleşmenizin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini merakla bekliyor olacaksınız. Aslında ben de öyle… Ancak, bu sefer ki biraz fazla iddialı ve imkandan uzak. İhtimaller düşük, sanırım sizin güveniniz kadar güvenmeyeceğim bu anlaşmaya.

Adam içinde kafa karışıklığı olan bir kahkaha patlattı, bu “yanılmak istemiyorum” savunması da olabilirdi aslında. “Bakacağız,” dedi. Ufak bir sessizlik ile herkes kendi önüne baktı.

Tam bu sırada çaldı kapı. Kıvırcık saçlı ve renkli şallı bir kadın, “Hocam danışan olmadığını söylemişlerdi, kusura bakmayın rahatsız ettiğim için, müsaitseniz staj dosyamı size imzalatmam gerekiyor,” dedi.

Adam, uzun bir sürerlilik ile bakakaldı.

-Ah tabii Yazgıcığım, seansımız az önce bitmişti, getir imzalayayım, yağmur mu yağıyor dışarda, ne çok ıslanmışsın böyle!

Bir yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir