Betül Odabaş,  Deneme Yazıları

Apartman

Merdivenlerden hızlı hızlı çıkıyorum.Çıktığım her merdivenden sonra geriye dönüp baktığımda basamaklar birer birer sonsuzluğa düşüyor. Geri adım atıp çıkamıyorum dışarı. Terler içinde kaldığımda aklımda birçok düşünceyle boğuşuyorum aslında.

Niçin adımlarım bu kadar hızlı? Neden her katta birer tane pencere yok? Bu apartman kaç katlı ve neden insanlar ellerinde ki zenginlik ve yoksulluk tabaklarıyla gülümsüyorlar? Ben hangi kata yetişmek için bu kadar aceleciyim? Sahi niye aydınlığın tek zerresi yok buralarda?

İmkanı olduğunu bilsem yuvarlak sanacağım bu inşayı. Kaşlarımın çatışıyla birlikte öfkeleniyorum bu yüksekliğe. Dinlenmek için duramıyorum. Dizlerim çöktüğünde bir el itiyor arkamdan, başka bir el yumrukluyor. Dost mudur, düşman mıdır bilinmez ama ikisi de ayağa kaldırıyor yeniden.

Susadığımda altın bardakta çamur ikram ediyor bir kravatlı. Bazen gözlerim öylesine baygın oluyor ki fark etmiyorum içini. Bardağın parlaklığına aldanıp dikiyorum kafaya. Fazlasıyla püskürtüyorum tabi etrafa bütün pisliği. Gözlerim kötülükle ilk defa tanışmış bir çocuğun masum gözleri…

Daha hızlı çıkıyorum merdivenleri. Sonra bir el daha bu sefer diyorum öleceğim, kesin. Ölmüyorum. Tırnaklarının içi kömür karası, elleri toz pislik içinde ve dünyaya ait olmayan gülüşle eski bir çömlek bardakta cennet bir berrağından bir su uzanıyor bana. Ya diyorum bu da suyun tüm berraklığına rağmen zehirse ? Nasıl bir hissiyat bu biliyor musunuz? Gerimde bıraktığım, sonsuza yuvarlanan basamaklar gibi. ”Durun ! Düşmeyin! ” demek gibi.

Ve onların neden gittiğini bilmeyip, aniden bir üst basamaktan kopuşları gibi. Şansım yok ama. Bastığım yer titriyor. Ya içeceğim ya da öleceğim. Neyse ki yudum yudum içiyorum suyumu.

Ve karşımda sanki dünyanın son kalan bir bardak suyu onda kalmış ve o da bu bardağı bana vermekle en doğrusunu yapmış gibi bakan iki çift göz var. Öyle minnettar bakışlara sahipler ve ben öyle duacıyım onlara.

Bir gün maneviyattan bir avuç dokunuyor omzuma. Tamam diyor, önce yavaşla sonra dur artık. Dediğini yapıyorum. Apartmanın en yüksek katının son dönemecine geldiğimde yavaşlayıp tam uçta duruyorum. Nefes nefeseyim. Kalbimde ve bileklerimde tatlı bir uyuşma, yüzüme soldan vuran ve beton soğuğu gibi hissettiren güneş vuruyor. Tam önümde gökyüzüne dikilmiş beyazlıklar var. Ve istemsiz bir ” sonuna geldim işte! ” gülümsemesi.

Onca yorgunluk ve bitkinlik tek salisede kayboluyor şimdi.Kendimi sonsuzluğun eline bıraktığım o anda.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir