BEN ÖĞRETMENİM!
Merhaba ey neslim,
Toprağına su dökeceğim, ellerimle sarmaşıklarını koparacağım, mevsiminde en güzel meyveleri verecek neslim… Benim neslim! Toprağına toprağımı katacağım fidanlarım. Kutsal mesleğim üzerine and içerim ki avuçlarımla parmaklarımın uçları yanana kadar güneş dağıtacağım size. Sıcaktan terleyen alnımın terini bile şifaya dönüştüreceğim sizin için. Göğsüm cenkte bir Türkün düşmana taarruzu gibi rüzgara karşı koyacak. Yıkılmayacağım! Bana çarpan fırtınanın tatlı esintisini hissettireceğim sadece size. Kollarımla kavrayacağım bütün ince dallarınızı. Gereceğim iyice, yorgan yapacağım yağmurlara kendimi. Böylesi bir meftunlukla kalemim şahid olsun ki, son nefesimi verene kadar kendimi adayacağım bu mesleğe. Dün, bugün ve yarın değişmeyecek adaletim, bitmeyecek sevdam ve tükenmeyecek sabrım. İlim yolunda ufka bakarak yürümeyi öğreteceğim size. Tökezleyip düştüğünüzde benim diz kapaklarım sizinkilerden daha çok kanayacak. İşte o zaman elimi uzatmak yerine kainat büyüklüğünde kucak açacağım size. Ve her düştüğünüzde daha çok büyüyeceksiniz. Tıpkı böğürtlen sarmaşıklarının sağa sola doğru yayılıp, genişleyip tarla oluşu gibi. Siz benim başında gümüşten taç takan, baktığı yeri aydınlatan, dokunduğu yeri çiçeklendiren, adım attığı betonu yeşillendiren, irfanı ve erdemiyle adını tarihe yazdıran evlatlarım olacaksınız.
Ben ise kiminizin sol yanında eksilmiş, kadim bir ana baba boşluğunu dolduracağım. Size öğrettiğim her bir vukuf ile dünyayla nasıl başa çıkacağınızı, hayatın hangi yollarından yürümeniz gerektiğini öğreneceksiniz. Bazılarınızın saf yüreğinde örnek olacağım. Ah kim bilir ne altın kalpli muallimler, tabipler, mühendisler çıkacak içinizden!
Sizler Akif’in mezar taşını cebindeki son parasıyla yaptıran neslin, o vefakar gençliğin, devamısınız. İşte böyle bir incelik ve böyle bir haysiyete bürünmüş nesile yolumu adarım ben. Var mıdır böyle bir yolda yürümekten daha şereflisi?
Şunu çok iyi bilmelisiniz: Ben size bu dünya da ruhunuzu ve içinizi en çok sıkacak, dört duvar aralarında boğuluyormuş hissi verecek şeyle savaşmayı öğreteceğim. İlmin en büyük düşmanı, cahillik ile! Sizler size verebildiğim ne varsa alıp, üzerine bin kat daha koyup, karşınızdakinin manevi ve kültür diliyle konuşup, bilinen tüm yanlışları tabiri caizse bir silgi gibi silip atmalısınız.
Ben size kalem tutmayı öğreteceğim, sizler defterler dolusu yazacaksınız. Ben size “a” demeyi öğreteceğim, sizler bülbül gibi şakıyacaksınız. Peki ben kimim? Ben Van’da, Sakarya’da, Kars’ta, Muğla’da, Afyon’da şehir neresi olursa olsun, belki bir dağ okulunda, belki ince sedirlerle sıra yapılmış bir sınıfta ve belki de eli ayağı yakan o kış aylarında dur demeden anlatanım. Nedir benim ismim? Ben öğretenim. Ben öğretmeyi vazife bilenim. Ben öğretmenim!